Tarih: 01.10.2021 23:24

Sait Ebinç’ten Van YYÜ açılış konuşması

Facebook Twitter Linked-in

‘’Sayın Valim, yasamanın kıymetli temsilcileri, sayın milletvekilleri, yargının değerli mensupları, sayın rektörüm, akademinin muhterem üyeleri, sivil toplum kurumlarının kıymetli temsilcileri, sevgili öğrenciler, hepinizi hürmetle selamlarken, 2021-2022 eğitim yılının, akademik yılın maskesiz mesafesiz ve hepsinden önemlisi yüzyüze, insan sıcaklığının bir arada olduğu eğitimin geçmesini Cenab-ı Allah’tan temenni ediyorum. Üniversitelerin açılış konuşmaları mutat olduğu üzere yeni bir başlangıcın, yeni bir heyecanın dinamizmini ifade eder. Az önce sayın rektörümüz konuşmasında bu üniversitenin 40’ıncı yaşından bahsetti. İnsan ömrüne nispetle kurumların kendi tarihlerindeki 40 yaşta esasında o kurumların kemal yaşıdır. Yani artık bir insanda nasıl heva ve havasından kurtulup kurumsal işleyişin akademik normların bir davranış haline geldiği, mahşeri bir vicdan haline geldiği, yazısız bir tavır haline geldiği kurumları ifade eder. Bu üniversitenin çeyrek asırlık bir mensubu olarak, aynı zamanda bu şehrin bir sakini olarak 1980’li yıllardan günümüze bu üniversitenin kuruluş ve inşa aşamalarına tanıklık etmiş biri olarak ve içimizde bu sürece tanıklık eden akademisyen meslektaşlarımız da var. Tabii ki saatimizi 40 yıl, 39 yıl geriye aldığımızda üniversitenin bulunduğu bu yerleşke 39 yıl önce Bardakçı köyünün ve İskele köyünün kuru, çorak, yer yer bataklıklarından oluşan bir çorak bir alandı. Şimdi bu 40 yıl içerisinde baştan sona bir uygarlık alanı yaratılmış durumda. Baştan sona bir medeniyet yaratılmış durumda. Baştan sona bereketli zekaların, nitelikli insanların bereketli, düşünsel ve zihinsel konfora sahip insanların yetiştirildiği güzide bir kurum olarak karşımıza çıkıyor. Esasında bu açılış konuşmamın temel teması bir soruyla başlamakta, insan bir üniversiteye neden gider diye. Bu soru belki biçimi itibariyle çok basit bir soru gibi görünebilir ama çağrışımları, tedavileri bazen sorular cevaptan daha yakıcı mıdır? Onun için modern üniversitenin ilk kurucusu William von Humboldt esasında üniversiteyi insanlığın güzide akıl bahçesi olarak tanımlıyor. Üniversitenin gücü de bu akıl bahçesinin her köşesinde sanatından tıbbına, fen bilimlerinden sosyal bilimlerine, zanaatına kadar her köşesinde kendi disiplinleri içerisinde zihinsel emek harcayan çok kıymetli, değerli akademisyen meslektaşlarım. Üniversite bu anlamda esasında insana kendi akıl olanaklarını geliştiren, fırsatlar sunan bereketli bir iklimdir. Bu iklimin ve lutfu, mümbit gücü ve bereketi bizim çalışmalarımızdan kaynaklanmaktadır. Yani eğer bir insanın normal koşullarda akıl iklimine girdiğinde onun zekası da, onun yetileri de, onun zihinsel meziyetleri ve becerileri de aynı şekilde gelişir. Bir ağacı götürün, güneşin görmediği, bereketsiz bir toprağa gittiğinizde nasıl gelişmişse insan da öyledir. Daha çabuk bozulabilen bir varlıktır. Onun için bu bereketli akıl iklimi, bu takım zekası içerisinde disiplinler arası multidisipliner, trans disiplinler dediğimiz bu karşılıklı alış veriş içerisinde bu diyalog ortam içerisinde gelişmektedir. Onun için üniversite bir hareketli dünyalar evrenidir. Bugün evinden bu evrenin içine adım atmış genç simalara yeni öğrencilerimize de seslenmek istiyorum; Üniversiteye gittiğimiz kurumun anlamını ve önemini en başta eğer sorarsak işimizi yöntemimizdeki farkındalığımızı düşünsel ve konforumuzu geliştirecek sorular ve sorgulamalar ile işe başlamış oluruz. Bu açıdan bakıldığında aslında üniversite eğitim sisteminin hem nedeni noktasında hem de sonucunu oluşturmaktadır. Yani bütünsel bir süreç içerisinde baktığımızda kaliteli bir ilkokul olmazsa kaliteli bir üniversiteden de bahsedemeyiz. Bunlar hepsi birbiriyle bağlantılı bir birinden dolayı vardır. Bir atasözünün çok güzel ifadesiyle yani gündelik bir dilden ifade ettiği bir atasözü ile bu konuşmamın bu bölümünü pekiştirmek adına diyor ki ; ‘Gömleğin birinci düğmesini yanlış giderseniz ötekiler de yanlış gider.’ İsterseniz gömleğin birinci düğmesi ilkokuldan başlasın, isterseniz en üstten yükseköğretimden başlasın. Eğer orada düzgün bir bağlama olmazsa diğerleri de yanlış gider. Onun için eğitim sistemimiz ilkokuldan, ortaöğretimden üniversitesine kadar bir bütünlük içerisinde algılanmalıdır. Bu bütünlük adeta bir bina gibidir. Yani bir apartmanın birinci katı ilköğretim, ikinci katı ortaöğretim yani lise ve nihayet üçüncü katı üniversite. Şimdi alt katlara elemanı kim gönderiyor? Gene akademi gönderiyor, üniversite gönderiyor. Üst kattan alt katlara gidiyor. Alt kattan da öğrencileri buraya gönderen, ilk ve orta öğretimden liseye, üniversiteye, öğrencileri adayları namzetleri gönderen gene bunlardır. Dolayısıyla bu bütünlük içerisinde, eğitim sistemimizin yapısal sorunlarını algılamazsak çözüm geliştirme yetilerimiz de zayıf kalacaktır. Şimdi bilim adamının hakikate ve gerçeğe karşı bir sadakat ve hürmet borcu vardır. Onun için akademik kurumlar aynı zamanda eleştiriye açık kurumlardır da. Yani bir anlamda akademik anlamdaki terfileri, makamları, nişanları, gayeleri bir tarafa bırakıp samimiyet içerisinde eğer konuşursak üniversitemiz bugün Türkiye’de sayısal olarak nicel olarak hakikaten çok önemli gelişmeler sağlamıştır. Az önce sayın milletvekilimizin de ifade ettiği gibi nicel olarak üniversite sayılarımız bugün 205’in üzerine çıkmış durumda. Aynı miktarda öğrenci sayılarımız da çok büyük rakamlara ulaşmış durumda. Bu ülkede her yurttaşın eğitimdeki anayasal hakkından kaynaklanan fırsat eşitliğinden tabii ki faydalanmak zorunda. Tabi ki bu haktan faydalanmak zorunda. Fakat üniversiteleri bu kadar hızlı çoğalmasından ve yapısal sorunlar olduğunu buradaki sayın siyasilerin ve akademisyenlerin hoşgörüsüne sayın rektörümüzün hoşgörüsüne sığınarak ifade etmek istiyorum. Çünkü bu nicel artış nitel bir artışa doğru çevrilmedi, tahvil olunmadı. Yani kalite konusunda ciddi bir irtifa kaybının olduğunu ifade etmek zorundayım. Üniversitedeki kalitenin yükseltilmesi, sadece atama ve yükseltme kriterlerinin ötesinde kurumsal bir anlayış ve kavrayış ile ele alındığında hepimizin katkı sunabileceği, hepimizin bu iklimden pay alabileceği bir husustur. Dolayısıyla eleştiriyi de kurumsal anlamda kişisel suçlamaların ya da sınırlamaların ötesinde yapıcı anlamda, yani bizdeki muhalefet ya da eleştiri kültürünün her defasında yapıldığı gibi bir şeyi kastetmiyorum esasında. Yani muhalefete baktığınız zaman bütün iktidarlar her zaman kötüdür. Ancak ben gelinceye kadar böyle bir eleştiriden bahsetmiyorum. İyi niyetli, oradaki sorunları kendi realitemizi görebilecek, kendi realitemizi olduğu gibi kabul edecek ve sorun çözme yetisi ve yeteneğini ön planda tutmak için vardır. Esasında üniversitenin bir misyonu da budur. Yani eğitim içerisinde herhangi mayası hasetten, kinden, iktidar hırsından biçimlenmiş insanların yapmış olduğu şeyler eleştiri değildir. Eleştiri ile sıralamayı birbirinden ayırt etmemiz gerekiyor. Şimdi bu hususları yani bir akademinin tarihsel ve metodolojik olarak ne menem bir şey olduğunu, ne manaya geldiği sorusunu sormak gerek. Bu akademideki kıymetli meslektaşlarımın hepsinin kendisine sorduğu, aynı zamanda bu üniversiteye yeni adım atmış öğrencilerimizin de sorması gereken sorudur. Insan bir üniversiteye neden gider sorusunu burada çok fazla vaktinizi almama adına yansıtan hızlı bir şekilde sabrınıza ve hoşgörüye sığınarak okumak istiyorum. Bunu açar mısınız? Evet, İnsanlar üniversiteye sadece bir mesleki formasyon ya da maişet derdi için ya da maaş kapısı için gitmezler. Evrensel anlamda üniversitenin anlamı bilimin sınırları aslında siyasal coğrafyayı ya da içinde bulunduğumuz ilin hudutlarını aşan bir şeydir. Bizim ne yaptığımızı, nasıl işlediğimiz, kendimizin ne olup olmadığını kendimizden hareketle açıklayamayız. Nesnel bir açıklamanın oluşması için ona dışarıdan bakmak zorundayız. Çünkü hiçbir göz kendisini göremez. Dışarıdan evrensel bir mihenk yapıp ettiklerimizi o mihenklere vurmak zorundayız ki eğer evrensel bir kurumdan bahsediyorsak işimiz de, tarzımız da, okumamız da, yayınımız da, ders veriş biçimimizi de. Fransa’daki bir öğrenci neyi alıyorsa, Van’daki bir öğrenci de aynı kalitede, aynı kalibrede, aynı düzeyde bir kalite ile başlayacaktır işe. Onun için üniversiteye sadece meslek için değil, zihinsel ve meziyetleri artırmak ve zihinsel hasarı atmak için de gidilir. İkinci olarak insan bir üniversiteye neden gider? Sorusuna zihinsel bir ürün olarak ifade etmeliyim ki, insan bir üniversiteye düşünsel ve zihinsel konforunu geliştirmek, farklı fikirleri birbirine ekleyip kendi potasında, özgün, kendi aklıyla düşünen, yeniden yorumlayarak aklını bir vizeye dönüştürmek için gider. İnsan her şeyin en iyisini nerede bulacağını öğrenmek, zihinsel yetilerini, becerilerini geliştirmek içindir. İnsan üniversiteye zihinsel hızları tadacak, arkadaşlarıyla bir arada sanatın, zarafetin yöntemlerini, yollarını öğrenmek için gider. Burada güzel sanatlarla, güzel sanatların bütün şubelerinde iştigal eden plastik sanatlar, dramatik sanatlar gibi bütün sanatla iştigal eden arkadaşlara da selam göndermiş oluyorum. Gururumuz, rakamımız, mevkimiz hiçbir zaman bilginin sonsuzluğu karşısında daha büyük olamaz. Onun için gerçeğe ve yapıcı eleştiriye açık bir zihinle bilginin sınırlarını genişletmek için üniversiteye gideriz bizler. Eksiklik ve kusurlar gençliğin yanındadır. Bazı kusurlar ve eksiklikler insandan çok insanın belirli bir dönemine özgüdür. İnsanlar onun içinden geçip giderler. Sürekli o hatanın içinde kalmazlar. Üniversiteye sabır ve tahammülü öğrenmek, önyargıların köleliğinden kurtulmak için gideriz. İnsan güzel akıl için gelişmiş bir sanat ile göz zevkini, göz terbiyesini, kulak zevkini, kulak terbiyesini, ruh asaletini geliştirmek için gider. Bu tırnak içerisinde Wilhelm von Humboldt modern üniversitenin esas kurucu babasıdır. Kendi aklını geliştirmek için gider. İnsan parça başı doğrular yerine bütünün hipotezini geliştirmek ve muhakemeye dayalı yargılar geliştirmek için üniversiteye gider. Şimdi modern çağın zihinleri, uуuşturuсu gündelik aksiyonları bu dijital medya ve bu tür sosyal medyada artık kırıntılı ve parçalı bilgilerle insanlar fikir yürütmeye kalkıyorlar. Oysa bir şeyi anlamak ve kavramak için bütünüyle ihata etmek ve bütünüyle kavramaktan geçer. Bu parça başı kırıntı bilgilerle hakikati yakalamak, sorunları çözmek çok mümkün değil. Onun için bütüncül bakış açısı, bütüncül bir metodoloji, her aşamamızda okulumuzda, kantinimizde, yönetimimizde ders anlatış biçimimizi, bunun önemli olduğunu bu çağda vurgu yapma hususunun en gerekli olduğunu ifade etmeliyim. Üniversite özgür aklın yurdudur, iyi hoca ve iyi öğrenci karşılıklı manyetizma gibidir, birbirlerini çekerler. Onun için öğrencinin hocasını, hocanın da öğrencisini seçebilme özgürlüğü ki bizim birçok derslerimiz seçmelidir gerek yüksek lisans gerekse lisans da bu imkanı bize sunmaktadır. İnsan bir üniversiteyi, kendi realitesini bilmek, tanımak için gider, yapıcı kurucu olmak için de realitemizi bilmemiz gerekir. Realite ve imkanlar iyi bilinirse sorunları anlayıp çözmek ve aşmak daha kolaydır. Sorun çözmek, kararlı bir idaresinde, iradesinde sorunlarla başa çıkmanın birinci şartı, onları önce oldukları gibi görmek ve bilmektir. Bu sorunları çözecek akıl ise takım zekası ki esas tam da üniversite bu demektir. Takım zekası içerisinde gündelik siyasetin, siyasetin harcı alem bilgisiyle değil, eleştiri süzgecinden geçmiş, test edilmiş bilimsel bilgisiyle mümkündür. Üniversiteye bilimsel ortamlarda eleştiriyi hızlanma, yakınma ve kişisel suçlamalardan farklı olarak sorun çözme yeteneği. Bunu tekrarlayayım, ifade etmiştim. İnsan üniversiteye çıkar gözetmeksizin hasbi ve hakiki olarak yalnızca ve yalnızca hakikati araştırma hünerini kazanmak için gider. Gündelik siyaset kendini daima tartışmalar içerisinde kendini ifade edebilir ama bilim adamı olaylara ve olgulara gündelik bakamaz, daha uzun vadeli, daha yapısal bakmak zorundadır. Yarını düşünmek zorundadır. Bir o ki orkestra her zaman bir piyano dan daha fazla imkana sahiptir, onun için üniversite insanlığın büyük atölyesi olarak takım zekası halinde çalışır. Disiplinler arası trans disiplinler çalışmaları öğrenmek için üniversiteye gidilir. Buranın çok önemli olduğunu düşünüyorum, ülkemin bu canım ülkemin temel meselelerini anlama ve çözümleme bakımından bunun hatta böyle genç arkadaşlarımıza genç dimağlara bir küpe olarak kulaklarında taşımalarını öneriyorum. Pek çok şeyi emeksiz, zahmetsiz elde edebilirsiniz. Ya da parayla satın alabilirsiniz. Akşamdan sabaha zengin de olabilirsiniz fakat bilgiye sahip olamazsınız. Çünkü bilginin kestirme yolu yoktur. Dışarıdan parayla alınacak bir şey değildir bilgi. Çünkü bir bilgi bizzat ve bilfiil emek, zahmet ve sabır gerektiren bir şeydir. Onu bizim adımıza kimse kat edemeyeceği, bir edemeyeceği bir mesafeyi aştıktan sonra bizzat ve bilfiil kendimiz bulmak zorundayız. Gerçek, kaliteli bilgi, emek ve zahmet verilerek kazanılan bir şeydir. Hiç şüphesiz her şeye ancak zihnimizde sahip olabiliriz. İnsan zihinsel olarak sahip olmadığı bir şeyi tam olarak kavrayan az. Dolayısıyla da anlayamaz. Onun için bilgiyi ancak zihnimiz ile bilgiyi tam olarak kavramak için zihinsel bir tembellik gerekir. Yani ona bizzat bilfiil zihinsel olarak sahip olmamız gerekir. Hiçbir şey uzaktan layıkıyla tam olarak da davranamaz. Onun için hakikate eskilerin tabiriyle aynel yakin ve ilmel yakin olmak zorundayız. Bu duygular içerisinde yeni eğitim öğretim yılının, akademik yılın hayırlara vesile olmasını diler, bu pandemi süreci içerisinde esasında en başta ifade etmem gereken şeydi. Unuttuğum bu pandemi süreci içerisinde ne yazık ki genç meslektaşlarımızın bir kaçını kaybettik, idari personelden, akademik personelden. Onlara da Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabır ve başsağlığı dileyerek hepinize saygılarımı sunuyorum.’’
Detaylar 18:30’da Vangölü TV ana haber ekranlarında
Kaynak : Vangölü TV




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —