Kadın... Erkek... Ne zaman bıraktık insan olarak doğmayı? Ne zaman insan dışındaki sıfatların arkasına bu kadar saklanır olduk?
Anne rahmine önce bir yürek olarak düşüyorken, önce ve sadece kalbimizin sesi ile 'buradayım dünya!' diyorken, nasıl olur da kalbimizi unutup hayata devam edebiliyoruz?
Ne çok ihtiyacımız var durup kalbimizin sesine kulak vermeye. Dağın, taşın dayanamadığına insanoğlu dayandı. Dağlar delindi, taşlar oynadı, okyanuslar taştı, kıtalar birleşti bur avuç sevda için, bir çift yürek için. Şimdi ise her gün yüzlerce 'kadın' öldürülürken insanoğlu sessizce köşesine sinmiş sıranın kendisine gelmesini bekliyor.
Kaç 'erkek' istediği halde mutfağa giremez, kendi işini göremez oldu. Şimdi 'Ben benliğimle varım, sıfatların ötesinde bir ben var, insan olarak kendi işini gören, istediğini giyen, yüreğine sıkça kulak veren bir ben' demenin tam zamanıdır!
Artık duvarları yıkma zamanı geldi. Doğanın bizlere bu kadar çok ihtiyacı varken 'insanın' insanla uğraşması korkak bir kaçışın parçasından başka bir şey değildir. İnsan insana emanet falan değil. Bir insanın emanetleri: insanlık, doğa, hayvanlar ve pek tabii yüreğimiz..