Büşra ARVAS


Hayalet Bir Şehrin Sokaklarında Yürüyorum

Hayalet Bir Şehrin Sokaklarında Yürüyorum


Hayalet bir şehrin sokaklarında yürüyorum. Koca kent bomboş sokaklarıyla ölümün sessizliğini fısıldıyordu sanki kulaklarıma. Yol boyunca yalnız adımlarımın neticesinde karşılaştığım birkaç kişinin yüzlerinde ölüm korkusunun o acı tedirginliğini görmek daha büyük çıkmazların içine iteliyordu benliğimi. 

Başımı çaresizce başka tarafa çevirmek için her hamlede bulunuşumda kapalı dükkanlar, bomboş okul bahçeleri karşılıyordu, umuda koşmak istedikçe umutsuzluğun pençesinde çırpınan benliğimi. 

Camilerden akın akın çıkan cemaatlerin kahreden yokluğu, bir ok gibi saplanıyordu yüreğime. Olması gereken buydu belki ama yine de acıyordu içim. 

Nasıl oldu da bu hale geldik birden bire? Nasıl oldu da ölüm bir kenti,  bir bölgeyi, bir ülkeyi, sonunda bütün dünyayı etkisi altına aldı? Diye sormadan edemedim kendime. 

Başım döndü, yol kenarında, bir kaldırımın üzerine güç bela oturabildim. Nedenler, nasıllar beynimi tırmalıyordu adeta. 

O çıldırtan soru kaosu karşımda beliren bir çocuğun hayaliyle yok olmuştu sanki. Henüz 3 yaşında küçücük bir çocuk vardı tam karşımda. Alnından süzülen kanlar o gül yüzünü kırmızıya boyamıştı adeta. Parçalanmış elbiselerinin içinde korkudan titreyen bedenine hâkim olamıyordu. 

Gözlerini gözlerimden hiç ayırmadan tek bir sözle kanımı dondurmuştu. Allah'a her şeyi anlattım... Utançla başımı yere eğerken çocuk hala bakıyordu yüzüme. “Bu dünyada biz her gün ölümün zalim pençesinde kıvranırken, kör ve sağır kalan dünya, kısa süreliğine de olsa yaşıyor bizim korkularımızı.” deyince beynimde çakan şimşekler, gözlerimden akan nehirler, ağzımdan çıkan özürler dindiremiyordu içimdeki ateşi. 

Seni anlayamadık küçüğüm. Şimdi dünya küçük bir virüsle mücadele içindeyken dahi seni anlayamadık. Ölüm korkusu sarmışken tüm benliğimizi, yine de senin yaşadıklarını hayal etmenin ötesine geçemedik. Nasıl anlayalım ki? 

Hangi çocuk annesinin cansız bedenine sarılarak feryat eden bir çocuğun korkusunu hissedebilir annesinin sıcacık kucağında? 

Hangi baba evladının parçalanmış bedeninin başında acıların en büyüğüyle imtihan olan bir babanın yürek yangınını hissedebilir? 

Hangi insan ellerinde ölmüş annesiyle kız kardeşinin elbiselerini taşıyan bir çocuğun çaresizliğini anlayabilir? 

Sokaklardaki ölüm tehlikesinden evlerimize girerek kurtulduk da, darmadağın olmuş evlerinizin bomba sesleriyle size ölümün kapısını açtığını unuttuk. 

Biz seni yine de anlayamadık küçüğüm. Senden sonra ölüm kalım savaşı verenlere sığınmacı, hain, mülteci gibi aşağılayıcı isimler takarken, onların İnsan olduğunu unuttuk. Biz seni anlayamadık küçüğüm. 

Rabbim belki de seni anlayalım diye bir imtihanın içine almışken bizleri başımıza gelenlerin bir mazlumun ahı olabileceğini unuttuk. Oysa Hz. Ali uyarmıştı bizleri ' Mazlumun ahı yerle gök arası kadardır.' diyerek.

 Anlayamadık küçüğüm, sahip çıkamadık... 

Biz dahi kendimizi affedemezken sen affeder misin, kör ve sağır şu insanlığı?