Büşra HALİDİ


İnsan olabilmek için, insan olarak doğmak yeterli mi?

İnsan olabilmek için, insan olarak doğmak yeterli mi?


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

İnsan sadece iki hece bir kelime ama manen çok büyük anlamlar taşıyan bir varlıktır. Dünyamıza baktığımızda 'insan' adı altında varlıklar görürüz. İnsan olmak insanca yaşamak Allah’ın her canlıya bahşettiği merhamet duygusunu içinde barındırmak ve sorumluluklarının farkında olmak büyük bir erdemdir. 

İnsan olarak doğmak yeterli mi peki? Dünya nüfusu arttıkça azalan insan sayısını düşünürsek tabiki hayır. Dinin emir ve yasaklarını gözetmek bunun bilincinde olmak Allah’ın rızasını kazanmak temyiz sahibi olmak ve dinimizin en büyük emirlerinden biri olan

 'امر بل معرف نهي عنيل منكر' 

(iyiliği emredip kötülükten sakındırmak) her insanın Müslümanca yaşayan herkesin üzerindeki vazifelerdendir. İyilik bulaşıcıdır iyiliği kıskanalım ama çoğaltmak için kıskanalım bu konuda yarışalım ve daha fazla nasıl iyi olabilirimi düşünmek için çabalayalım. Her birey başkalarını dikizleyip kusur arayacağına sadece kendiyle ilgilense 'nasıl bir İnsan' olarak öleceğim diye düşünse dünya daha yaşanılır bir yer olacak.. Bir insanın aile yaşantısı ve aldığı terbiye onun nasıl bir insan olması gerektiğiyle ilgili ilk adımdır aslında. Bu yüzden önce kendimizi terbiye edip kendimizi yetiştireceğiz. Bir insan koca bir ailedir. Bir insanı yetiştirirsen bir nesli yetiştirmiş olursun. Allah’ın bizi insan olarak yeryüzünde dininin halifesi olarak yaratması ve dağların bile sırtlanamayacağı sorumluluğu insanlara vermesi aslında bizim ne kadar ağır bir yükün altında olduğumuzun ve müthiş bir sınav içinde olduğumuzun en büyük delili.  Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar, bunu yüklenmek­ten çekindiler, (mes’ûliyetinden) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o, çok zâlim (ve) çok câhildir.” (el-Ahzâb, 72)

Cenâb-ı Hak, insanın çok zâlim ve çok câhil olduğu için mes’ûliyetten korkmadığını ve “emânet”i yüklendiğini bildiriyor. İnsan sabırsız ve acelecidir.

Allah Teâlâ insan psikolojisini şöyle beyân buyurmaktadır:
“İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır…” (el-Enbiyâ, 37)

“İnsan, hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan çok acelecidir!” (el-İsrâ, 11)

İnsan hayrı istediği gibi, şerri de ister ve yaptıkları ile onu dâvet eder. Bunun sebebi insanın pek aceleci olmasıdır. Sabır ve tahammül zor geldiği için sonra olacak şeyin vaktinden önce hemen olmasını talep eder. Bu davranış ise zaman zaman istenmeyen bir netice ile sonuçlanır. Nitekim Mecelle’de: “Kim bir şeyi vaktinden evvel isti’câl eyler ise mahrûmiyetle cezâlandırılır.” Yâni bir şeyin vaktinden önce acele olarak gerçekleşmesini isteyen kimse, o şeyden mahrum edilmek sûretiyle cezaya dûçar kılınır denilmiştir.

İnsanın aceleci vasfının bir tezâhürü de onun kolay elde etme iştihâsında olmasıdır. Zîrâ o âhiret saâdetini, dünyada yaşamak ister. Bu sebeple insanların birçoğu âhireti bırakır da dünyaya meyleder. O büyük âhiret mükâfâtına ehemmiyet vermediği gibi o acıklı azâbı da düşünmez. Aceleciliğinden dolayı hayır ve şerri birbirinden ayırmadığı için âkıbetini hesâba katmaz. Âyet-i kerîmede insanın bu aldanışı şöyle beyân buyrulur:

كَلاَّ بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَتَذَرُونَ اْلآخِرَةَ

“Hayır! Doğrusu siz âcil olan dünya hayatını seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.” (el-Kıyâme, 20-21)

Gerçekten insan, öfkelendiği, bir sıkıntıya düştüğü ve güçlüklerle karşılaştığı zaman, muhâtaplarına çok kolaylıkla bedduâ edebilmektedir. Hâlbuki bu zor ve güç durumlardan sabır ve me­tânetle kurtulmaya çalışmak gerekir. Böylelikle daha iyi bir insan olarak hayatımızı idame etmiş oluruz ve mükâfatını elbette ki ebedi dünyada alırız. Rabbim bizi iyi ve sabırlı insanlardan islamı hakkıyla yaşayıp anlatanlardan eylesin ve iyilerle haşreylesin inşaAllah.. Amin