Aldım kalemi elime yine. Ne yazacağımı bilmeden oynatırım kâğıdın üzerinde. Elbet bulur kendine bir yol. Yazacak onca hakikat içinde bir diyeceği vardır kalemin de.
Üstadların yazıları satır satır canlanıverdi zihnimde. Her biri akıp giderken gözlerimin önünden, Cahit Zarifoğlu'nun 'Ne çok acı var...' sözü şimşek gibi çaktı zihnimde, gözümde, dilimde...
Sahi ne çok acı var diye mırıldanabildim sadece. Ne ağır bir söz bu böyle, omuzlarımda ne büyük yük oldu. Belimi büktü, ruhumu esir aldı sanki. Tanımadığım bilmediğim insanların çektikleri acılar bir film sahnesi gibi canlanıyordu gözlerimde. 'Bunu da mı yaşadın?' demekten alamıyordum kendimi ? Suriyeli genç bir kızın feryadıyla sağır olurken kulaklarım.
Sonra küçücük bir çocuğun hesap soran kat'i bakışlarının altında mahcubiyetle eziliyordum. Elbisesi kanlar içinde çocuk Mescid-i Aksanın yanında, elinde bir sapan ile bana sadece bakarak ne çok şey anlatmıştı oysaki...
Ben de yıllarca sadece bakakalmıştım herşeye. Sonra dayanamadım, belki de kaçmak için o bakışlardan başka yöne çevirdim ki bakışlarımı, daha büyük bir dehşetle açıldı gözlerim.
Bu kadar zalimlik olmaz diye haykırdım. Türkmen bir aile, yaşlısından gencine, kundaktaki bebeğinden daha kötülük kavramının ne demek olduğunu dahi bilmeyen küçücük çocuğuna kadar, işkence içinde kıvranıyorlardı. Çinli zalimler akla hayale gelmez zulümlerle saldırıyorlardı. Dikilmek istedim karşılarına. 'Siz bizim gücümüzün farkında değil misiniz? Müslümanlar olarak bir tükürsek sizi tükrüğümüzde boğarız!' demek istedim. Ama boğazım düğümlendi, çıkamadı kelimeler ağzımdan. Başımı kederle eğerken önüme biz kimiz dedim kendime. Biz 'biz olabildik mi?' sen onu de hele...
Zihnim de gözlerim de dalmışken derinlere çok derinlere, bana yaklaşan ateşin sıcaklığıyla irkildim birden. 'Aman Ya Rabbi bu da ne' karşıma çıkan bu genç ateşler içinde yanıyordu. Sordum 'kimsin sen neden bu haldesin' diye çok geçmeden onu kovalayan budistleri görünce anladım, Arakanlı bu gence sadece Müslüman olduğu için işkence edildiğini.
Etraftaki mahşeri kalabalığa çevirdim gözümü her biri ellerinde kameralarla sadece resmediyordu yaşananları. Haykırdım 'hiç mi vicdanınız sızlamıyor. Hiç mi yüzünüz kızarmıyor.' Sessiz kalabalık bana döndü herbirinin yüzü benim yüzümdü! 'Bu nasıl olur?' demeye kalmadan hep bir ağızdan aynı şeyi söylediler. 'Sen acı içinde kıvranan kardeşlerin için ne yaptın ki. Şimdi vicdanını rahatlatmak için suçu başkalarına yıkma.'
Ben konuştukça, ben utanıyordum... Ben konuştukça ben tükeniyordum... Ben konuştukça biz hiç oluyorduk... Artık dayanacak gücğm kalmamıştı.
Açtım gözlerimi, odamdaydım, elimde kalem, bir kâğıt. Tek bir söz yazılıydı kâğıdın üzerinde 'NE ÇOK ACI VAR!' Evet kalemim bulmuştu yolunu.
Yüreğim kaleme esir, vicdanım alevler içindeydi artık...