Evi ev yapan kimdir? Ya da içinde yaşanılacak hale getiren...
Kimdir sol yanımız? Kimdir kurtarıcımız? Tüm bu soruların tek bir cevabı var: Kadın.
Kadın olmazsa bir yanımız hep eksiktir, kadın olmazsa ev olmaz, kadın olmazsa hayat olmaz. Peki değer mi sizce onları üzmeye? Değer mi gözyaşlarının akmasına sebep olmaya? Kurtarıcınızı kurtarılacak hale getiriyorsunuz. Bir dağ gibidir onlar yıkılmaz deriz, bir tokatla dünyalarını yıkarsınız.
Kim olursa olsun başı sıkışınca gideceği adres annedir, eştir, kadındır... Bazen öfkeyle, bazen saçma bir üstünlükle o adrese gitmezsiniz. Bizim gelmemizi istersiniz ya da o adresi yok etmeye çalışırsınız. Peki, sonuçta ne oluyor? Yok, edebiliyor musunuz o adresi? Size geliyor mu o adres. Sonuçta ardında kırık bir kalp, yaşlı bir göz, acınası bir yüz bırakıyorsunuz kadında.
Kendinize olan faydanız ne peki? Hiçbir şey. Kendinize belki bir pişmanlık, bir öfke yumağı ve bir yalnızlık armağan ediyorsunuz. Ömür boyu korkulacak sizden, ömür boyu nefret edilecek sizden, kaçınılacak sizden...
Sonuçta siz ve tek yoldaşımız olan dört duvarlarınız kalacak yanı başınız da... Peki ya çocuklarınız, sizce bakacaklar mı bir daha yüzünüze? “Bu benim babam” deyip tanıştıracak mı sizi arkadaşlarıyla?
Belki biraz zor ama yanınıza titreyerek gelecekler, hep o an gelecek gözlerinin önüne, size karşı sonsuz bir öfke, sonsuz bir korku, azıcık da acıma barındıracaklar içlerinde sonsuza kadar...
Ne zaman akıllarına siz gelseniz, ne zaman adınızı anacak olurlarsa, dünyayı yıktığınız o an gelecek akıllarına. Bir gün o da öfkeyle, saçma bir üstünlükle, babasını örnek alarak başka bir dünya yıkacak.
Son kez bir soru soruyorum: “O tokadı indirirken bunların hepsini göze alıyor musunuz ?”