Bir kafe de oturup garsona elimi sallamakla kalmayıp “bakar mısın” diye bağırdım.
Üzerimde mağazadan kendi isteğimle aldığım güzel şık elbiselerimle ortama bir giriş yapıp, bütün dikkatleri de “garsona bakar mısın” diye seslendiğim an üzerime çekmiştim.
Saygıda kusur etmeyen garson kendine çekidüzen vererek geliyor yanıma “buyurun efendim hoş geldiniz” diyerek ağzımdan çıkacak her bir lafı can kulağıyla dinliyordu. Etraftaki insanların, daha doğrusu herkesin imrendiği her halinden belli olan güzel bakışları üzerimdeydi.
“Bol köpüklü sütlü kahve alabilir miyim?” dedim, “Hemen diyerek ayrıldı” garson.
Ne istediğimi ne giydiğimi hangi ortamda olacağımı biliyordum, Kendimi doğru cümlelerle ifade edebiliyordum. Özgüvenim kendimce vardı. Güzel bir bedenim, gülen bir yüzüm insanları ikna edecek ve kendi istifimi hiçbir zaman bozmadan, saygımı, haddimi, sevgimi, nerde ne yapmam gerektiğini bilen, açıkçası ölçülü biriydim.
Her şeyi bilmiyorum tabi ki, bu ukalalık olur. Bildiğim ve içimden geldiği gibi yaşıyordum. Biraz sonra yanıma instagram’da uzun zamandır beni takip edip tanışmak isteyen saygınlıkla konuşan birisi gelecek ve tanışacağım. Kahvem hazırlanıp gelene kadar kendisi de geldi zaten.
Ayağa kalkıp uzattığı eline karşılık elimi uzatıp tokalaştık.
Ne zaman geldin çok beklettim mi vs. falan filan.
Kahve siparişlerini iki yaptık ve oturduk.
Kimsin kimlerdensin tanışma, diyalog, baya konu vardı konuşulan.
Hal hareketlerine çeki düzen verip öyle saygın bir üslupla yakın hissettim ve samimiyetine güvendim. Açıkçası kötü giden gözüme batan bir hareketi olmadı. Ama içim ısınmadı, basta böyle oluşur zaten, hemen karar vermemem lazımdı, arkadaş olarak olsa bile, hayatımdaki insanların sayısını ben belirlerdim, çünkü bir kişiliğim var, kendimi bilmez miyim?
Hoş kokular sürüp, özene bezene, kendimi sevip sayıyorum. Saygılıydım kendime. Her kesinde bana öyle davranmasını isterdim, aksi benim yanımda olamazdı.
Bunun kibir, insan seçimi, ego falan olmadığını biliyordum.
Ailem ve çevrem her ne kadar benimle ayni düşüncelere ayak uydurmazsa da, benim kendime sahsıma ait bir duruşum vardır.
Kültürlüyüm.
İmanlıyım.
Bilgiliyim.
Orantılıyım.
Sevecenim.
Güzel laf yapıyor ağzım.
İkna edici bir duruşum var.
Acık ve netim.
Mantıklı düşünebilir ve çözüm önerici, çözüm bulucu iyi fikirliyim.
Hastası olur bas ucundayım.
Dardakinin yanındayım maddi manevi.
Düğünü olur içindeyim.
Toplantısı olur en başındayım.
Akrabalarımla, arkadaşlarımla vakit geçiririm. Etrafımda hiç insan eksik olmaz, girdiğim ortam hep neşeli, hiç sıkıcı geçmez, yani var da var bende. Kendimi uzuyorum ama kimseyi üzmüyorum vs.
Bunlar her şey o kadar güzel bir yasam sekli veriyor ki.
Ben bu kadar becerikli ve kendimi bilen kişiyken, tabi ki de hayatında benim kadar iddialı ve bana yakışır kişiyi ben seçeceğim isterim.
Kriterlerimde, bu düzenekte her insani samimi bulamıyorum.
Kahvemizi içerken tabi bunlar konuşulmaz, yaşanarak şahit olduğum şeyler ve bu insan beni tanımıyor, bende onu yeterince tanımıyorum.
Havadan sudan sohbet ediyoruz, her hareketi gözüme başka, anlam yüklemek için beynim kazan gibi çalışıyordu.
Gayet efendi ve saygın bir kişiydi.
Geçmiş bir saatin ardından cay ve atıştıracak bir şeyler de yedikten sonra, hesabi ödeyip kalktık ve ayrıldık.
Bir iki gün aradan geçtikten sonra, yine buluşma, yine görüşme istendi, sürekli bir görme çabası. Saygı bu sefer samimiyete dönüşecekken, “Kusura bakmayın ben ileriye dönük bir şey istemiyorum ve bu buluşma kâfi” dedim ve aramıza mesafe koydum.
Rutin günler ardında zaten yolunu bulmuş ve artık görüşmüyorduk, zaten içim de ısınmamıştı.
Beni görmek için evimin önüne kadar gelip mesaj çekmişti, aradan gecen bir kaç zaman sonra.
Yine buluştuk ve bu sefer daha derin duyguları olduğunu anlamıştım. Ben de ilk önyargımdan sonra bir kez daha düşündüm.
Ve baktım ki zaman beni ona alıştırmış, hep bir aktivite hep bir farklılık, güzel giden bir ilişkim haline geldi.
Biz artık sevgiliyiz.
Kendimi onunla mutlu hissettim ve hep ona ayak uydurmaya çalışıyorum.
Gül eğlen değer gör her şey var.
Tanışmak için çok uğraşmıştı ve bir kahveyle bitmemeli demiş, benim için bir şeyler yapmıştı. Bu da bir kat daha mutlu etmişti beni.
Artık ben onun dediğiyle kalkıp oturuyordum.
İleriye yönelik hayaller ve vaatler. Ask yaşıyorum resmen dedim.
Mantık devre dışı kalmış ve duygularım ön saftaydı.
Bu insan benim hayatımda her dakika, her saniye, bir pirim yüklüyordu. Aradan gecen iki ayin sonunda, arkadaş ve akraba ortamıma tamamen olmasa da ara vermiştim.
Yat kalk bu insan, ye iç bu insan.
Ask insanın gözünü kor eder evet.
Tozpembe hayallerim çok güzel gidiyordu.
Ayrı eve taşınacağız.
Düğünümüz böyle olacak.
Bunun gibi bir sürü hayalleri kurduk kafamızda.
Aile içi olan sorunlar bile bu insanla son buluyordu, konusunca iyi hissettiriyordu.
Zamanında buluşup zamanında eve bırakıyordu.
Sonra mı?
Kısıtlamalar başladı
Alışveriş yok.
İnsanlarla buluşmak yok.
Evden çıkmak yok.
Kıskanmalar ve dayatmalar adi ardına geliyor.
Onun hiç ama hiç tutmadım, ne dese tamam.
Ne dese, ağzının içine düşmüş gibi çıkan her söze itimat ediyordum.
Allah’ım ben hayatın neresindeyim?
Ben kimim, kiminleyim?
Pürüzler olup ara ara tartışmıştık.
Ayrılmıştık, ama yine alttan alıp güzelce bir araya gelmiştik.
Bir gece “sıkıldım artık senden” demez mi?
Sorunlarından.
Olmuyor böyle.
Sen dediklerimi yapmıyorsun.
Şikâyetler.
Ben ondan kopamıyorum ki, ne yapacağımı bilemiyor, sebebini açıklaması için zorluyor, yıpratıyordum kendimi.
Onun istediği yerler, onun istediği elbiseler, onun istediği insanlar ve eve hapis.
Benim iznimle dışarı çıkacaksın.
Hatta ve hatta bombayı patlatıyorum.
Kapanacaksın, dar giyinmeyeceksin. Dışarı çıkmayacaksın ve annemlerle kalacaksın.
Ben şoktaydım, 4 ayın sonunda insan bu kadar mı olur?
En başı unutmuş kendimi bile kaybetmiştim.
Ben artık bir dert kazanıyım, o karsımda oturan ilk adamın hal hareketlerini düşündüğüm kazan gibi, beynimde ben artık kaynıyordum.
Elbiseler, renkler, modum tam mort olmuştu.
Güzel gidiyor sandığım hayat, beni büyük bir kaosa bıraktı.
Hani seversin kapanırsın tamam, kendine yakışır hareket de ettirirsin, ama insani kuklaya çevirmeyeceksin, o insanın bir duruşu olduğunu, kendi kendine mutlu mesut özgür bir kadın olduğunu, hiçbir erkeğin dayatmasına itimat etmeyen, güçlü bir kadın olduğunu bir turlu kabul edemiyordu insanlar.
Gördüğü insani ilk olduğu gibi sonuna kadar, ya da uzlaşarak onun rızasını alarak hareket etmeli insanlar.. Evlilik ancak iki insanın uzlaşıp fakirleşmek ve mantıklı olanı yoluna koyarak devam ettirmekle olurdu. Eksik fazla ne varsa ama saygınlık içerisinde.
Ben kendi kendimi kahrediyordum. Mutluluk değil gelecek kaygısı yaşıyordum.
Biz artık iki yabancıyız, samimiyet yok, sevgi zedelenmişti, ben onun dediklerini kabul edemiyordum.
O bana dayatmalarını geçiremiyor diye öfkeleniyordu.
Tartışmalar şiddetli olmaya başlamıştı. Ben kahve içemiyor, uyku uyuyamıyor, çarsıya çıkamıyor, üzerime bir elbise giymek bile mantıksızdı. Bana bir anlam yüklemiyordu.
Yemek, içmek, gezmek, tam bir savaş halindeydim kendimle.
Mesajda telefonda her alanda kavga ediyorduk. Zaten ses tonu her şeyi anlatıyordu.
Aramamaya karar vermiş ve benden uzaklaşmıştı.
Sağlıklı düşünemiyor. Artık birbirimize saygımız da kalmamıştı.
Ama sevmek.
Ben ona ailemi her şeyimi feda ettim. Olduğum gibi şartlarımı zorlayarak onunla buluşmak için can atıp evden zor bela çıktım, ona gittim, o bunları hiçe saydı.
Sırf ailesine bir kriter belirlemek için, hayatındaki var olan samimiyeti gerçekliği üzerimden atmış, beni tam bir kukla haline getirmişti.
Ben kendimi bulmaya çalışana kadar zaten çok emek harcadım.
“Allah hayırlısını versin hayatın” dedim. Çünkü tozpembe hayatların, pembesi gidince tozunda bulanmak istemiyordum.
Beni ben olduğum gibi kabul etmeli.
Zamanın nereye sürükleyeceğini ve neler getireceğini bilmediğimiz gibi. bir bilinmezin ortasındaydım.
Ve bitirme kararı aldım.
Canim yanacak.
Hayatim alt üst olacak.
Duygusallaşıp onunla konuşma ihtiyacı doğacak.
Canimi yaksa da ben ondan uzaklaşacağım bitireceğim.
Sözlerimin arkasındayım.
Kendimi kaybetmeyeceğime söz verdim ve yazdım mesajları. “Her şeye saygı duydum, ayakta durmayı bilen bir kadınım. Sende güçlü bir kadını kaldıramıyorsun. Sen baskın altına alacağın kadınları istiyorsun ben o değilim, git kendi denginde birini bul, dilerim mutlu olursun, mutluluğu hak eden bir insansın, ama sana çok değer verdim, sevdim, hatta hiç kimse için yapmayacağım şeyleri senin için yaptım, yine olsa yine yaparım, çünkü ben aska sevgiye değer veririm. Pişman değilim ama sen gerçekten de bunun değerini anlamadın, içim bir kere soğudu umarım kaybettiğine değer, alttan aldıkça seni önemsedikçe beni eziyorsun, bana olan saygımı bitiriyorsun, kendimi sana feda ettim, sen dış görünüşüme aldanıp ailenin karşısına çıkaracağın kişiye dayatmalar yapıp hayatındaki seni mutlu edecek insani kaybettin. Daha fazla ilerlemeden bitti. Seninle her şey güzeldi, ama buraya kadarmış, ben hiç bir erkeğin dayatmalarına itimat edecek bir kadın değilim. Benimde bir kişiliğim var, saygınlığım var, önümden geçen her insan kendine çeki düzen verip bana saygıda kusur etmiyor, ben kendimi biliyorum, çok şey atlattım bunu da atlatırım, yolun daima açık olsun hoşça kal” dedim.
Kendime saygımı belirttim ve güçlü bir kadınım, tenim, kokum, güzelliğim benim için her şeyim özeldir. Beni olduğum gibi kabul etmeyen hiç kimsenin hayatımda olmaması gerektiğini anladım.
Ve yine ayni kafeye gidip garsona seslendim “Bol sütlü köpüklü kahve alabilir miyim?” dedim. Oturdum düşündüm.
Hepimiz çok iyiyiz, hepimiz birbirimizin hayatını mahvedecek kadar da kotu niyetliyiz.
Hayatımda bu kadar becerikli bir insanım, hiçbir erkeğe ihtiyacım yok. Ağladım sevdim yıprandım ve olanları gözden geçirdim.
Tanışmamış gibi hayatıma devam edeceğim, daha büyük bir heyecan, daha büyük bir tutkuyla hayata tutunacağım. Kendimi kaybetmiştim, bulmaya çalışacağım..
Ben güçlü bir kadınım, sizde olmalısınız, üstesinden gelin..
Ben simdi kahvemi yudumluyorum güçlü kadınları da selamlıyorum...